Beethoven’ın Tek Operası: Fidelio

 Beethoven’ın biricik operası Fidelio’dan günümüze kalan eskizler, eserin bestecisine büyük sıkıntı yarattığının ispatıdır. Kimi eleştirmenler tarafından eserin zayıf noktalarının olduğu ileri sürülse bile, bu tek lirik denemenin bir anıt olarak ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz.

Operanın sancılı doğumu

Fransız İhtilâli sonrasında yaşanan politik gelişmeler paralelinde güzel sanatların hemen her dalı, tarihin akışını değiştiren devrimin etkisinde kalmış, bambaşka bir anlayış o güne kadar egemen olan İtalyan sanatının bir süreliğine önüne geçmişti. Avusturya’nın başkentini de etkileyen bu yeni dalga, Beethoven’ın ilgisini çekmiş; besteci, 1803 yılında Schikaneder’in kahramanlık temalı Vesta’nın Ateşi adlı eseri üzerinde çalışmaya başlamışsa da bu çalışmasını 1804’de terk etmişti.

1803 yılında Theater an der Wien’i Schikaneder’den satın alan Peter von Braun, Beethoven’den bir opera bestelemesi ister. Besteci hemen  Gaveaux’nun  operasının metninin çevirisi için libretto yazarı, tiyatro insanı Joseph Sonnleithner’e başvurur.

Napolyon ordularının Viyana’yı işgal ettiği tarihten bir hafta sonra, 20 Kasım 1805’te yarı yarıya boş ve çoğunlukla Fransız askerlerinin teşkil ettiği bir seyirci kitlesi (Viyanalı aydınlar şehri terk etmişlerdir) önünde ilk kez Fidelio ya da Eş Sevgisi adıyla sahnelenen opera, başarısız olur. Freimüthige’nin muhabiri başarısızlığı görür ve durumu kendine göre yorumlar: “Sıkıcı melodide Mozart ve Cherubini’nin eserlerinde bizi kavrayan o tutkulu anlatımlar, o büyüleyici sevimlilik yok. Partisyonda birkaç güzel sayfa olsa da […] hoşa giden bir eser olmaktan bile uzak.” Bu, olumsuz görüşlerin sadece biridir.

Operasının beğenilmemesi besteci için üzüntü kaynağı olur. Dostları, özellikle yakın arkadaşı Stephan von Breuning, bazı düzeltmelerle eserin daha iyi anlaşılacağı konusunda Beethoven’ı ikna etmeye çalışır. Uzun direnişlerden sonra besteci, operayı yeniden elden geçirmeye razı olur. Bazı düet ve trioların yer değiştirdiği; bestecinin yeni bir uvertür bestelediği (Leonore no. 3); kısaltılarak üç perdeden, iki perdeye indirgenen yeni versiyon 1806 yılının Mart ayında yeniden sahnelenir. Beethoven başından itibaren Leonore adını tercih etmektedir lakin tiyatro yönetiminin öne sürdüğü gerekçeler nedeniyle opera Fidelio ya da Eş Sevgisi adıyla sahneye taşınır. Bu kez daha fazla ilgi görür, gelgelelim yönetimle ortaya çıkan anlaşmazlık neticesinde, iki temsilden sonra afişten çekilir.

Zorluklar devam ediyor

Operanın sahneyle tekrar buluşması için sekiz yıl geçmesi gerekecektir. 1814’ün bahar aylarında, Kärtnertor Tiyatosu’nun üç şancısının (Weinmüller, Saal ve Vogl) girişimi ve Beethoven’ın operasını tiyatro yönetimine empoze etmeleri neticesinde, 23 Mayıs 1814’de operanın ilk temsili gerçekleşir; adı Fidelio olarak değiştirilmiştir.

Bu kez, yazar ve dramaturg Georg Friedrich Treitschke’ye teslim edilen metinde yapılan değişiklikler, partisyonun da gözden geçirilmesini gerektirmiş; besteci yeni bir uvertür (bugünkü Fidelio Uvertürü) bestelemiş; önceki versiyondan bir düet ve trio feda edilmiş, ilk düet ile Marzelline’nin aryası yer değiştirmiştir. Uvertür ancak ikinci temsile yetiştirilebilmiştir. Bu tarihten itibaren kesin bir başarı kazanan Fidelio’yu Carl Maria von Weber Avrupa’nın belli başlı sahnelerine taşıyacaktır.

Fidelio operasının başlangıç noktasıyla son hâle getirilişi arasında geçen 10 yıllık dönem içinde besteci, aralarında yaylı çalgılar için üçlü ve dörtlüler, sonatlar, lied’ler, konçertolar ve senfonilerin bulunduğu çok sayıda eser yarattı. Bu biricik opera denemesine kıyasla, Beethoven’ın sonat, dörtlü veya senfonilerinde sanatına daha hâkim olduğu sonucu çıkartılabilir.

Nitekim kendisi de “Fidelio’m halk tarafından anlaşılmadı. Bana senfoninin uygun olduğunu biliyorum. Ne zaman içimde bir şeyler hissetsem, bu hep büyük orkestra için oluyor” demiştir. Ama, Fidelio’nun bazı müzik sayfalarının, bestecinin idealist fikirlerinin temelinde yatan insanlık görevine ilişkin duyguları, çok güzel biçimde ifade ettiği de ortadadır.

Operanın konusu 

Konu, Jean-Nicolas Bouilly’nin tanık olduğu, gerçek bir olaya dayanır. Fransız İhtilâli döneminde genç bir kadın, Tours şehri hapishanesinde yatan, suçsuz olduğunu bildiği kocasını kurtarabilmek için cezaevine görevli olarak girmiş ve mücadelesiyle kocasının serbest kalmasını sağlamıştır. Bouilly’nin olaydan esinlenerek yazdığı Léonore ya da Eş Sevgisi iki perdelik müzikli oyunu başka bestecilere de ilham kaynağı olmuştu. (Gaveaux, Mayr, Paer)Olay 18. yüzyılda, Sevilla yakınlarında, siyasi mahkûmların hapsedildiği cezaevinde geçer. Florestan, usulsüzlüklerini ortaya çıkarttığı hapishane komutanı Pizarro’nun nefretini kazanmış; o da Florestan’ı tutuklatıp zindana attırmış, öldüğü haberini yaymıştır. 

Florestan’ın yaşadığından şüphelenen karısı Leonore erkek kılığına girerek, Fidelio adıyla baş zindancı Rocco’nun yanında işe girer ve onun sempatisini kazanır. Kızı Marzelline ise Fidelio’ya âşık olur. Pizarro, Bakan Don Fernando’nun hapishaneyi kontrol için ansızın gelebileceği haberini alır. Bunun üzerine Florestan’ın ortadan kaldırılması için Rocco’ya emir verir. Rocco ile zindana inen Fidelio kocasını güçlükle tanır; o ise eşini önce tanımaz. İşi bizzat bitirmek üzere Pizarro gelir; hançeriyle mahkûma vurmak üzereyken Fidelio “önce karısına” diyerek araya girer. Fidelio’nun kim olduğu anlaşılmıştır. Trompet sesleri Fernando’nun geldiğini duyurur. Pizarro telaşla yukarı çıkınca, Leonore ile Florestan birbirlerine sarılırlar. Fernando suçsuz mahkûmları serbest bırakır. Opera, talihsiz mahkûmlar ve Florestan/Fidelio çiftinin zaferi, Pizarro’nun cezalandırılmasıyla sona erer. 

Pizarro şeytani ve kurnaz bir karakterdir; despotizmin simgesidir. Puccini daha sonraları bu karakteri Tosca operasında, Scarpia ile canlandırmıştır. Ona karşıt olarak Rocco’nun insancıllığı, Marzelline’nin şefkati, Leonore’nin fedakârlığı ön plâna çıkar.

Opera, mitolojik konuların, soyluların egemen olduğu lirik sahneden farklı olarak, karanlık ve ürkütücü zindan ortamında geçmektedir. Rocco ve Leonore’nin zindana inişlerine eşlik eden müzik bu ortamı harika biçimde tasvir eder. Aynı şekilde, Beethoven’ın mahkûmlar korosuna tanıdığı belirleyici rol de yenidir. Kadına da yeni bir imaj verilmektedir, zira Leonore ne bir Tanrıça ne de bir sevgilidir. Bu cesur kadının aydınlık karakteri, zindan ve despot Pizarro’nun karanlık dünyasına bir karşıtlıktır.

Özgürlük, kardeşlik, insanlık mesajları veren opera 1790 yıllarında Beethoven Fransız İhtilâli’ni heyecanla karşılamış, bir ara Paris’e yerleşmeyi bile düşünmüştü. Fakat Leonore’yi bestelediği yıl (1805) ihtilâl ideallerinin etkileri giderek kaybolmuş, Beethoven’ın hayranlık duyduğu vizyon önemini yitirmiş; bakış açısındaki değişim, bestecinin Leonore sürümünde yaptığı değişikliklere de yansımıştı.

Beethoven Leonore ile Bonn’da geçirdiği yılların devrim ateşini ve idealizmini yeniden kazanmayı umuyordu. Leonore, sürekli olarak bir ideal arayışında olan bir kişinin kaleminden dökülürken, Fidelio despotizm, adaletsizlik, özgürlük ve fedakârlık gibi kavramların ağırlığı çektiği, farklı bir arayış içinde olan bir insanın cevabı gibidir.

Fidelio operası ülkemizde ilk kez 13 Şubat 1942 tarihinde, Ankara’da Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi’nde sahnelenmiştir. 

Yorumlar

Daha yeni Daha eski