📎 İnsan, düşünebilen ve düşündüklerini çeşitli yöntemlerle ifade edebilen bir canlıdır. İnsanlar, hem düşünce eylemini gerçekleştirmek hem de düşüncelerini ifade etmek için dili kullanmaktadırlar.
Bilinç ve düşünce, insanın benliğinin oluşmasında doğrudan etkiye sahiptir ve insanı diğer canlılardan ayıran en temel kavramlardır. Ancak sosyal bir varlık olan insan, benliğinin bilincinde olması için başkalarına ihtiyaç duymakta ve başkalarıyla iletişim kurmak zorundadır. İletişimi gerçekleştirmenin en temel gereksinimi, dildir. Bu özelliğiyle de dil ve düşünceyi birbirinden bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Dil ile düşünce arasındaki bağın nedeni ve biçimleri, eski çağ filozoflarınca başlatılan ve günümüze kadar devam eden bir tartışma konusudur. Çeşitli filozoflar ve bilim insanları tarafından, bu konuyla ilgili birçok fikir, görüş ve hipotez ortaya atılmıştır. Bu hipotezlerden bir tanesini de dilin düşünceyi sınırladığı ya da belirlediğini öne süren Sapir-Whorf hipotezidir. Sapir-Whorf hipotezi, dilsel belirleyicilik ve dilsel görecelik olmak üzere iki temel ilkeye dayanır.
Dilsel görecelik ilkesi; bir dilde kodlanan ve anlamı olan bir ifadenin başka bir dilde aynı anlama gelmeyebileceği veya herhangi bir anlamı olmayabileceğini belirtmektedir. Yani dilin, insanların algılayış biçimlerine ve içerisinde bulundukları toplumun kültürüne göre şekillenebileceğini öne sürmektedir. Örneğin Eskimoların “kar” ile ilgili tanımlarının sayısı diğer toplumlarınkinden çok daha fazladır.

Dilsel belirleyicilik ilkesi ise; kullanılan dilin, kişinin düşüncelerini belirleyeceğini ve düşüncelere çeşitli sınırlamalar getirebileceğini savunur. Sapir-Whorf hipotezi, özellikle antropolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkan örneklerle temellendirilmektedir.
Bu örneklerin en bilineni, Hopi dilinde kuşlar haricinde uçan her şeyin yalnızca “masay’taka” kelimesiyle ifade edilmesidir. Örneğe bakacak olursak anadili Hopi olan birinin, kullandığı dilin yapısından dolayı düşüncelerinin sınırlandığı öne sürülebilir ancak bu durum anadili Hopi olan birinin “masay’taka” kelimesiyle ifade ettiği şeyler arasındaki farklılıkları düşünemeyeceği anlamına gelmemektedir(örn. pilot, balon ve uçak arasındaki fark).
George Orwell’in 1984 kitabının ana karakteri Big Brother, kendi otoritesine tehlike oluşturabilecek eylemlerin, dilsel ifadelerini toplumun dilinden yasaklayarak veya kaldırarak dile getirilecek sınırlamaların düşünceye de etki etmesini hedeflemiştir ama bu durum otoriteye karşı yapılan eylemlerin sonunu getirememiştir.

Özetle dilin düşünceyi belirlediğini ve sınırladığını birçok durumda gözlemlesek bile bu durumun kanıtlı veya sürekli olabileceğinden bahsedememekteyiz. Ancak dilsel görecelik ilkesini göz önünde bulundurursak, Sapir-Whorf hipotezini; Einstein’ın genel görelilik kuramının, sosyal bilimlere indirgenmesinden sonra sallantıya geçen, "evrensellik" olgusuna ve genel geçer ilkelerin var olduğu fikrine linguistik (dilbilim) açıdan getirilen bir eleştiri olarak görmek mümkündür.
Yorum Gönder