Postmodernizm Nedir ?

 📎 Klasik tanımlamalarda postmodernizmin modernizme karşı olarak ortaya çıktığı belirtilir. 20. yüzyıla damgasını vuran bu felsefi ekol bazı düşünürlere göre modernizmin devamıyken bazı düşünürlere göre ondan sonrasını kapsamaktadır. Postmodernizmin görünür olduğu zaman dilimi II. Dünya Savaşı sonrasına tekabül etmektedir.

Postmodernizmin düşünce tarihi Friedrich Nietzsche ile başlatılır. Önemli postmodern düşünürlerin dayanakları Nietzsche ve Heidegger'dir. 20. yüzyılda kıta felsefesinin en önemli düşünürü olarak görülen Heidegger'in çalışmaları postmodernizmin temeli olarak kabul edilir.

1959'da Wright Mills, The Sociological Imagination (Sosyolojik Hayal Gücü) çalışmasında yeni bir döneme girildiğini ve bu dönemin de postmodern çağ olduğunu şu sözleriyle ifade eder:

"Tıpkı Antikçağ’dan sonra Batılıların bölgesel olarak Karanlık Çağlar dediği birkaç yüzyıl boyunca Doğu’nun yükselişe geçmesi gibi, şimdi de bir Postmodern Çağ, Modern Çağ’ın ardından gelmektedir."

Mills, postmodern çağda, modernizm ile belirginleşen rasyonel ve akılcı düşünce ile hakikate ulaşılabileceği düşüncesindense, postmodernizm ile ortaya çıkan karmaşıklık ve gerçekliğin nihai olarak bilinemeyeceği görüşünün daha baskın olduğunu belirtmiştir.

Çoklu yapısı ve karmaşık değerlendirilmeleriyle, "postmodernizm tam olarak nedir?" sorusuna tek yanıt vermek mümkün değildir.

Postmodernizm kimilerine göre, bir dönemin adıdır kimine göre yeni bir felsefi konseptin, yeni bir düşüncenin, üslubun ve modern akılcılığı aşan yeni bir söylemin de adıdır. Kimine göre de hem kültürel hem düşünsel hem de maddi nitelikler açısından bir dönemin (modernizmin) sona ermesi ve o dönemin ötesine geçilmesi anlamına gelen bir kavramsallaştırmadır.

Postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi açısından II. Dünya Savaşı sonrasından itibaren ele almak yerinde olacaktır. Özellikle 1960'lı yıllardan itibaren, Fransa'da görülen teorik çalışmaların ve felsefi tartışmaların sonucunda, postmodernizm, felsefi olarak da kendini ifade etmeye başlamasıyla birlikte mimari, edebiyat, ve resim gibi alanlarda kendini gösterir.

Postyapısalcı felsefe, postmodernizmin düşünsel felsefi arka planını doldurmaktadır. Bu dönemde modernitenin ülkülerini ve bu ülkülere kaynaklık eden düşünce biçimleri ya da temel kuramlar ve kategoriler açıktan sorgulanmaya başlar.

Postmodern felsefe, genel olarak belirgin bir şekilde Platon'dan günümüze uzanan "metafiziksel felsefe" olarak adlandırılan felsefe geleneğinin, yadsınması girişimidir. Bu durumda "özcülük", "temelcilik", "gerçekçilik", "nesnellik", "özne" ya da "ben" gibi modern felsefeye ilişkin kavramların genel geçerlilikleri sorgulanmakta ve bu kavramların göreceli olduğu öne sürülmektedir.

Modernizm ve Modernizm'e Getirilen Eleştiriler

Aydınlanma sonucunda ortaya çıkmış olan modernizmin en önemli dayanağı, akılcılık olmuştur. Bilim, teoloji, felsefe, sanat, vb. alanlar ayrılarak farklı uzmanlaşmalar ortaya çıkmıştır. Modernizmde tek bir gerçeklik vardır ve o gerçekliğe ulaşılabilmenin tek aracı bilimdir. İster doğa bilimleri açısından isterse sosyal bilimler açısından olsun evrensel anlayışta bir dünya kurulabilir düşüncesi savunulur.

Modernizmin bu söylemine göre, soruların cevabı ancak akılcılıkla bulumur ve zaman ilerledikçe gerçeğe daha çok ulaşılır. Mondernizme göre bilim, teknoloji, sanat ve siyasal özgürlükler adına yapılan her şeyin ortak amacı, ilerleme ve insanın özgürleşmesidir. Ancak postmodenistler, insanın özgürleşmesi adına yapılan çalışmalardan sonra varılan sonuçların böyle olmadığını açıkça ifade etmektedirler.

Modernizmin geçmiş dönemlerden ayrılmasının belli başlı kriterleri vardır. Hızlı değişim, ilerlemecilik, kendine özgü kurumsal ve büyük yapılar, ulus devletçilik, partiler, milliyetçilik, kültürel homojenlik, determinizm ve metalaşma, modernizmin belirgin unsurlarıdır. Modernizmin, insanın özünü rasyonalite sayesinde bulma söylemi çelişkili olduğu gerekçesiyle eleştirilir. Modernizmle ortaya çıkan mantıksal pozitivizmin, metafiziği dışlamasına rağmen, metafizik bir söylem olan “özü bulma” iddiasını ortaya atması, postmodernler tarafından çelişkili bulunur.

Friedrich Nietzsche, özün metafizik olduğunu, mitostan öteye geçemeyeceğini söyleyerek modernizmin bu yönünü eleştirir. Modernizmde, homojenlik ön plandadır dolayısıyla farklılıklar ve aykırılıkların önemsizleşmesi olağandır. Ulus devletini temsil eden modernizmde, milliyetçilik ve belirgin sınırlar ön plandadır. Hiyerarşi yani düzenin belli bir merkezden kontrolü sağlanır. Büyük anlatılar, kurumlar ve partiler, sosyal olanı dizginleyerek kontrol altına alır ve bu sayede belli merkezlerde hiyerarşi kurulmuş olur.

Modernizm, skolastik düşünceye ve dinin hakikate ulaştırması fikrine, karşı bir pozisyonda durmuştur. Ancak toplumların, dini terk ettikten sonra onun yerini bir olguyla doldurması gerekir. Dinlerdeki hakikate ulaşma amacını, modernizmde bilim ele geçirmektedir.

Modernizmde, birleşmiş kimlik anlayışı sayesinde insanları bir arada tutma hedeflenir ve çeşitli benlik/öznenin parçalı olması reddedilir çünkü bu durum dağılmaya ve karmaşaya sebep olabilir. Buradaki öznenin merkezci olması, yaşamın içerisindeki çoklu renklere, diğer bir deyişle farklılıkların silikleşmesine neden olur. Bu durum, bireyleri itaatkarlaştırması ve aynılaştırması gerekçesiyle postmodernistler tarafından eleştirilmektedir.

Görüldüğü üzere postmodenizm birçok açıdan modernizmi eleştirip sorunsallaştırmaktadır. Ancak postmodernistler de sorunsallaştırdıkları şeyler hakkında çözüm önerisi sunamadıkları ve kaotik bir ortam oluşturdukları gerekçesiyle eleştirilmektedirler.

Postmodernizme sert eleştiriler getirenlerden biri de dilbilimci ve filozof Noam Chomsky'dir. Chomsky, postmodernizmin getirdiklerinin anlamsız olduğunu savunur. Postmodernizmin, analitik veya ampirik (deneysel) bilgiye hiçbir şey katmadığını ve bilimi yıkmaya çalıştığını savunmuştur.

Hristiyan din felsefecisi William Lane Craig da postmodernistleri sert bir dille şu şekilde eleştirmiştir:

"Postmodern bir kültürde yaşadığımız fikri bir efsanedir. Aslında, postmodern bir kültür imkansızdır; bu tamamen yaşanmaz olacaktır. Bilim, teknoloji ve mühendislik konularında insanlar göreli değildir; daha ziyade din ve ahlak konularında göreli ve çoğulcudur. Ama elbette bu postmodernizm değil, modernizmdir!"

1968 hareketinin de etkisiyle söylem alanını genişleten postmodern düşünce, bir yandan bireyi modernizmin, zaman zaman gerçekleşen baskıcı unsurlarından kurtarırken diğer yandan bireyi, kendi tarafına çekerek nihilizme sıkışmasına neden olmaktadır.

Hepimiz doğamız gereği bir gerçekliğe ulaşma amacı içerisindeyiz. Amaçsız bir yaşamın olanağı olmadığı düşünüldüğünde modernizm ve postmodernizm arasındaki çatışmada gelinen noktada benliğinizin hangisine daha uygun olduğunu seçmek sizin kararınıza kalmaktadır.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski