📎 Hem fizik hem de astronomi alanındaki öncü teorileri ile göz kamaştıran Hawking, tüm zamanların en önemli astrofizikçilerinden biri olarak görülüyor.

8 Ocak 1942’de İngiltere’nin Oxford kentinde doğan Stephen William Hawking ve ailesi II. Dünya Savaşı’ndan sonra Londra’ya taşındı. Annesi 1930’larda Oxford Üniversitesine giren ilk kadınlardan biriydi. Babası ise önemli bir tıp araştırmacısı idi.
Diğer önemli fizikçiler (Albert Einstein) gibi, Hawking de başlarda okulda göze giren bir öğrenci değildi. Zekasının belirgin olmasına rağmen sınıfta başarılı öğrenciler arasında yer almıyordu. Odağı daha çok sınıf dışında, kendi projelerine yönelikti.

Hawking’in araştırmaları her zaman kozmoloji üzerine oldu. Özellikle evren ve kara delikler üzerinde durdu. Her ne kadar ilk başta bu konuya direkt olarak ilgi göstermemiş olsa da Oxford’a girdiğinde matematik üzerine çalışmak istiyordu, ancak matematik sınıfı olmadığı için fiziğe yönelmek zorunda kaldı ve ömrünü bu yola adadı.
Daha sonra Cambridge Üniversitesinde Kozmoloji doktorası yaparken gün içinde kendi araştırmalarına (kendi deyimiyle) bir saatten az vakit ayırıyordu. Yirmili yaşlarının başında Hawking’e motor nöron hastalığı olarak da anılan Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) tanısı kondu ve Hawking, bu hastalık yüzünden tekerlekli sandalyeye mahkum oldu, hayatının ilerleyen bölümlerinde de hareket kabiliyetini iyice kaybetti (yaşamının son döneminde sadece gözlerini ve bir yanağını oynatabiliyordu). Ancak bu hastalık onu bilimsel araştırmalarından geri bırakmadı.

Hawking Cambridge’de doktorasını bitirdikten sonra dostu ve meslektaşı Roger Penrose ile Albert Einstein’ın genel görelilik kuramı uyarınca uzay-zamanda beliren tekillikleri araştırmak için bir teori üzerinde çalışmaya başladı. Bu çalışmalar üzerine, Büyük Patlama’dan hemen sonra evrenin küçük kara deliklerle dolduğunu öne sürdü. 1974’te kara deliklerin madde ve bilgiyi radyasyon olarak dışarı verdiğini iddia etti.
Günümüzde bu fenomene Bekenstein – Hawking Radyasyonu adı veriliyor (Hawking bu teoriyi geliştirirken İsrailli teorik fizikçi Jacob Bekenstein ile beraber çalışmıştı). Bir süre sonra Cambridge’deki Gonville and Caius College’da dersler vermeye başladı bu sırada Hawking çiftinin üç çocuğu oldu.

1985’te zatürre olan Hawking bir trakeostomi operasyonu geçirdi ve konuşma yetisini tamamen yitirdi ve bir süre sonra artık kendine bakamayacak hale geldiğinden dolayı 24 saat hemşire gözetiminde yaşamaya başladı. Californialı bir bilgisayar programcısı olan David Mason, Hawking için göz ve kafa hareketleri ile çalıştırılabilen bir konuşma programı geliştirdi. Hawking bu sayede ekrandan sözcükleri seçip bir araya getirip cümleler kurabiliyor, paragraflar yazabiliyor hatta bu şekilde dersler bile verebiliyordu. Bu sayede kitap yazmaya ve bilimsel makaleler yayınlamaya devam etti.
1988’de yayınladığı A Brief History Of Time (Zamanın Kısa Tarihi) Dünya çapında en çok satan kitaplar listesine girdi ve yıllarca bu listede kaldı. Günümüze kadar 25 milyon kopyası satılan bu kitaptan sonra Hawking 2001 - 2005 arasında daha kolay okunabilecek ve herkes tarafından anlaşılabilecek kitaplar yazdı. Kızı Lucy ile beraber çocukları bilime teşvik edecek kitaplar da hazırladı.

Hayatı boyunca sayısız ödül alan Hawking’in en önemli ödülleri arasında Albert Einstein Madalyası (1979), Britanya Kraliyet Nişanı (1982) ve Başkanlık Özgürlük Madalyası (2009) vardır. İngiltere Kraliçesi’nin sunduğu şövalyelik unvanını ise konsepti hoşuna gitmediği için reddetti. Hayatının sonuna doğru Cambridge Üniversitesinde Teorik Kozmoloji Merkezi’nin araştırma direktörlüğünü yapan Hawking’in araştırmalarının çoğu evrenin temel yasaları üzerineydi.
Evrenin Büyük Patlama ile doğduğunu ve sonunun da kara deliklerle geleceğini düşünüyordu. Bekenstein-Hawking Radyasyonunu buluşu da kozmoloji ve kuantum teorisinin bağlantılı olduğu kuramının bir sonucudur. Evrenin bir sınırının olmadığını ve evrenin doğuşunun tamamen bilim kuralları ile belirlendiğini öne sürdüğü son araştırmalarını 2010’da yayınladığı kitabı The Grand Design’da (Büyük Tasarım) özetledi.

Popüler TV şovlarına da çıkan Hawking 2010’da Into The Universe programında "eğer evrende uzaylılar varsa, insanlığın onlarla herhangi bir şekilde iletişime geçmemesi gerektiğini" söylemişti. Zaman yolculuğu ve solucan delikleri hakkında da bir dizi teori geliştirdi ve bir kara deliğin yörüngesinde dönecek teorik bir uzay gemisinin zamanda ileri gidebileceğini öne sürdü.
Hayatı boyunca uzaya gitmek isteyen Hawking 2007’de 65 yaşındayken bir Boeing 727’de sıfır yerçekimi deneyimi yaşadı. Uzaya gitmek istediğini defalarca belirten ünlü bilim insanı yerçekimsiz ortam deneyimini “yolculuğun sıfır-g bölümü harikaydı, yüksek-g bölümünde ise hiçbir problem yaşamadım. Sonuna kadar gidebilirdim. Uzay, beni bekle, geliyorum!” sözleriyle yorumlamıştı.

Ne yazık ki bu deneyimi yaşamaya imkân bulamadan 76 yaşında, 14 Mart 2018’de Cambridge’deki evinde sabaha karşı yaşamını yitirdi. 21. yüzyıla damgasını vuracak buluşlar yapan, kendisinden sonra gelecek bilim insanları için evrenin sırlarının kapılarını açan Hawking hem fizik hem de astronomi alanında tüm zamanların en önemli bilim insanlarından biri olarak kabul ediliyor.
Yorum Gönder