Sürrealizm (Gerçeküstücülük)

Salvador Dali’nin "Belleğin Azmi" adlı silinmez çalışması sayesinde modernist dönemin en ünlü sanat akımlarından biri olan sürrealizm; içgüdüsel, göz alıcı ve estetik imgeler üretmesiyle hatırlanır. Zamanın tanınmış şairlerinden ve eleştirmenlerinden biri olan Andre Breton, Dadaistlerin absürt eğilimlerinden ve Sigmund Freud’un psikanalitik yazılarından feyz alarak 1924 yılında "Sürrealist Manifesto'yu" yayımlamıştır.
Sürrealistlere göre bilinç dışındaki rüya ve fantezi alemleri, gündelik gerçeklikle bir gerçeküstücülük içinde birleşebilir. Akımın en iyi hatırlanan işleri Salvador Dali, Max Ernst ve André Masson gibi sürrealist ressamların çalışmaları olsa da sürrealistler, şiir, edebiyat, heykel ve film gibi değişik alanlarda da çalışmalar yapmışlardır. Her ne kadar Breton, akımın üyelerinin manifestoya bağlı kalmalarını istese de, birçok üye yeni sanat biçimlerine ayrılmış, sürrealizmin tekniklerini ve motiflerini de farklı alanlardaki çalışmalara dahil etmeye devam etmişlerdir.

Dadaizm

Dadacılık ya da Dadaizm, 20. yüzyılın başında Avrupa avant-garde bir sanat hareketi oldu. İsviçre’den kısa bir süre sonra Berlin’e yayıldı. Anti-sanat anlamına gelen Dadazim 1913 civarında Marcel Duchamp’ın tarafından icat edildi. Dada, varlık ve savaş karşıtlığına ek olarak anti-burjuva bir özellikleri de taşımaktaydı.
Gelecekçilerin benimsedikleri, çağdaş endüstri hareketinin nedeni olan maddeci görüşler, birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımla beraber büyük oranda zayıfladı. Bu yıkımlarla birlikte doğan endüstri karşıyı görüşler, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Bu düşüncelere bağlı olarak Zürih’te bir grup genç ressam ve yazar bir Manifesto ile yeni bir sanat akımı olarak yankı uyandıran “Dadaizm” anlayışını ortaya attılar.
Dadaizm, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlamanın kötülüğüne dikkat çeken, yerleşmiş her türlü anlayışla alay eden, savaşın şok ettiği insanları, söylemleriyle daha fazla sersemletmeye çalışan bir sanat akımıydı.
Dadaizme göre; yerleşik sanat, insanlara dünyayı olduğundan daha güzel bir yer olarak gösterdiği için suçluydu. Eğer bir Alman asker sırt çantasında Goethe olduğu halde bir Rus’u süngülemeye gidiyorsa yaratılan sanat değerlerini kaldırıp çöpe atmak gerekiyordu. Dadasitler bunu, yine sanatı kullanarak yapmayı amaçlamaktaydı.

De Stijl

Kübizm akımının etkisi ile gelişmiş olan De Stijl sanat akımı, Piet Mondrian’ın 1912 yılından başlayan ve 1917 yılına kadar uzanan plastik ve kuramsal araştırmalarının bir sonucudur. Anlatım dili genel anlamda dik açı ve düz çizgi ile dikey ve yatay çizgiler kullanılarak düzenlenen kompozisyonlarda mavi, sarı ve kırmızı olmak üzere 3 ana rengi barındırır. Nötr renkler ise beyaz, siyah ve gri ile sınırlandırılmıştır.
Plastik olarak doğadan uzaklaşan De Stijl Sanat Akımı, kompozisyonlardaki ögeleri doğal biçimlerinden ayıklayarak teosofi inancına yönelmesiyle ayrıcalık yaratmıştır. De Stijl sanat akımı, günümüzde de kullanılmakta olan eşyaların, renk ve biçimlerinde soyut sanat etkilerinin görülmesinde etkin bir rol oynamıştır.

Fütürizm

Fütürizm, İtalya’da başlayan bir resim, heykel ve edebiyat akımıdır. 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan bu akım geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe ait duyumları aynı anda anlatmaya çalışır.
İtalyan şair ve tiyatro yazarı Filippo Tommaso Marinetti 1909’da "Le Figaro" gazetesinde fütürizmin esaslarını belirten bir yazı yayınladı. Böylece fütürizm akımı resmen başlamış oldu. Marinetti ve arkadaşları, devrin gereklerine uyarak tehlikeyi, canlılığı seven, makine devrinin mucizelerine ayak uydurabilen sanatçıların bu esaslara göre eserler vermelerini istiyorlardı.
Fütürizm, savaşı, tehlikeyi, makine çağını, faşizm teorisini benimseyen bir sanat okulu olarak İtalya’da gelişti. Radikal bir dönüşümü ifade eden akım, geçmişin köhneleşmiş birikimine karşı yeni bir toplumsal dinamizmin heyecanını üstleniyordu.
Evrenin dinamizmine işaret eden ve kendi içinde anarşist ögeler de barındıran akım, gücü yüceltmesi nedeniyle bir anlamda otorite ve egemenlik ideolojilerinin yandaşı olarak algılanmasına neden oldu. Akım daha sonra Rusya’da Velemir Hlebniikov ve Mayakovski sayesinde etki alanını genişletmiştir.
Zamanla radikal bir karşı çıkıştan ‘geleceğin tasarlanması’ çabasına dönüşen akım, bilim ve sanat dünyasında etkisini sürdürmektedir.

Kübizm

Resimle, vücut bulan Kübizm, geometrik şekillerle kendisini tanıtmaktadır. Kübist sanatçılara göre dış dünyanın nesneleri sadece göründükleri yanıyla değil görünmeyen tüm yanları ile ele alınmalıdır. Kübizmin resimdeki en önemli ismlerinden biri Pablo Picasso'dur, kübist ressamlar arasında Georges Braque, Juan Gris, Fernand Leger, Albert Gleizes, Roger de la Fresnaye, Andre Lhote gibi isimler de yer almaktadır.
Kübistler, Empresyonizmden farklı olarak eşyaları geometrik yapısı ile ele alarak çok boyutlu görünümü amaçlamışlardır. Eşyaları birçok yönden yansıtmak isteyen kübistler bu amaçla nesneleri bozup parçalayarak onları her açıdan ele almaya çalıştılar. Kübik resimlerdeki insanlar, yalnızca dış görünüşleri ile değil düşündükleriyle ve çevresiyle de beraber çizilmiştir.
Kübik tablolarda sanatçılar, nesneleri ve insanları bu şekilde tüm ayrıntıları ile ele almışlardır. Resim ve heykel dallarında fazlasıyla kendisini hissettiren Kübizm, zamanla edebiyatta da varlığını göstermiştir.

Fovizm

Fovizm, 1898 – 1908 yılları arasında Henri Matisse tarafından Fransa’da geliştirilen bir sanat akımıdır. 20. yüzyıl sanatının en büyük avangard hareketlerinden ilki olan Fovizm, yoğun, canlı ve coşkulu renkler kullanılan resimlerle karakterize edildi. Akımın stili esas olarak dışavurumcuydu ve genellikle biçimlerin çarpıtıldığı manzaralar içeriyordu.
Fovizm, rengin açıklayıcı, temsil edici amaçlarından ayrılmasını ve tuval üzerinde bağımsız bir öge olarak var olmasına izin vermeyi amaçlayan radikal hedef ile modern sanata büyük katkı sağladı. Eserlerdeki renkler, doğal haline sadık kalmaktan çok ruh halini yansıtacak biçimlerde bir yapı oluşturdu.
Fovizm, her şeyden önce bireysel ifadeye değer verdi. Sanatçının konularına dair doğrudan deneyimi, doğaya olan duygusal tepkisi ve sezgisi, akademik teoriden ve konudan daha önemli oldu. Bu amacın hizmetinde de tüm resim unsurları kullanıldı.

Post Empresyonizm (Art İzlenimcilik)

Post-Empresyonizm, 19. yüzyılın çöküş yıllarında başlamıştır. Hareket Paul Cézanne, Georges Seurat, Vincent van Gogh ve diğerlerinin unutulmaz eserleri ile ünlüdür. Hareketin sanatçıları Empresyonizm’in kısa fırça darbeleriyle görüntülenen parlak ve fantastik renklerini kullanırken; çoğu zaman, daha açık bir ifade biçimi kazanmalarına olanak tanıyacak teknikleri araştırmışlar ve empresyonizmin, sınırlarını genişletmeye odaklanmışlardır.

Aşağıda, yazıda bahsi geçen sanat akımlarıyla ilgili daha fazla görsele ulaşabilirsiniz...





















Yorum Gönder