1-) MÖ 430 - Atina:
Kaydedilen en erken salgın Peloponez Savaşı esnasında meydana geldi. Hastalık Libya, Etiyopya ve Mısır’ı dolaştıktan sonra, Spartalılar tarafından kuşatılan Atina sularını da aştı. Nüfusun üçte ikisinin hayatını kaybettiği kaydedilir. Semptomları arasında yüksek ateş, susama, kanlı boğaz ve dil, ten kızarması ve lezyonlar yer alıyordu. Tifo olduğu sanılan bu hastalık Atinalıları önemli ölçüde zayıflattı ve Spartalılara yenilmelerinde önemli bir rol oynadı.
2-) MS 165 - Antoninus vebası:
Antoninus vebası muhtemelen Hunlarla başlayan su çiçeğinin erken evresine tekabül eder. Hunlar Almanlara bulaştırırken, onlar Romalılara geçirdi. Daha sonra savaştan dönen birlikler bütün Roma İmparatorluğu topraklarına yaydı. Semptomları arasında yüksek ateş, boğaz ağrısı, ishal ve eğer hasta yeterince uzun yaşarsa, iltihap dolu yaralar yer alıyordu. Bu veba MS 180 yılına kadar sürdü ve kurbanları arasında İmparator Marcus Aurelius da yer alıyordu.
3-) MS 250 - Kıbrıs vebası:
Etiyopya’dan Britanya’ya İlk bilinen kurbanı Kartaca’nın Hristiyan piskoposun olan Kıbrıs vebası ishal, kusma, boğaz ülseri, yüksek ateş gibi semptomlar gösteriyor, el ve ayaklarda kangren görülüyordu. Şehirliler kurtulmak için dağlara kaçtıysa da bu teşebbüs hastalığın daha da yayılmasına yol açtı. Muhtemelen Etiyopya’da başladı; Kuzey Afrika üzerinden Roma ve Mısır’a, sonra da kuzeye yayıldı. Sonraki üç asır boyunca tekrarlanan salgınlar görüldü. MS 444 yılında salgın Britanya’yı vurdu; Piktlere ve İskoçlara karşı savunma çabalarını engelledi. Bunun üzerine İngilizler Saksonlardan yardım istemek zorunda kaldı. Onlar da kısa süre içinde adanın kontrolünü ele geçirdi.
4-) MS 541 - Justinian vebası:

İlk olarak Mısır’da çıkan Justinian vebası Filistin ve Bizans topraklarına yayıldıktan sonra, Akdeniz geneline ulaştı. Veba Bizans İmparatoru Justinian’ın Roma İmparatorluğu’nu tekrar bir araya getirme planlarını bozarken, büyük bir ekonomik krize yol açtı. Ayrıca Hıristiyanlığın hızla yayılmasını beraberinde getiren bir kıyametin yaklaştığı inancını yeşertti. Sonraki iki asır boyunca da zaman zaman ortaya çıkan salgın, toplamda aldığı 50 milyon canla o zamanki dünya nüfusunun yüzde 26’sının kaybına yol açmıştı. Sıçanlar ve pireler tarafından taşınıp lenf bezi büyümesiyle ortaya çıkan hıyarcıklı vebanın ilk evrelerinden biri olduğu tahmin edilmektedir.
5-) 11. yüzyıl - Cüzzam:

Asırlar boyu var olsa da, cüzzamın Avrupa’da salgına dönüşmesi Ortaçağ’da oldu. Çok sayıdaki kurbanın tedavisi için sayısız cüzzam hastanesi inşa edildi. Yara ve vücutta şekil bozukluklarına neden olup oldukça yavaş gelişen bir bakteriyel hastalık olan cüzzamın ailelere Tanrının bir cezası olduğuna inanılıyordu. Bu inanç kurbanların ahlaken yaftalanmasına ve dışlanmasına neden oldu. Avrupa’da 15. yüzyıla kadar bırakın bu hastalığın teşhis ve tedavisine ihtimam gösterilmesini, büyücü sayılan cüzzamlılar Tanrı’nın laneti olarak damgalanmış ve en ağır hakaretlere maruz bırakılarak şehirlerin dışına sürülmüşlerdi. Toplum içindekiler ise yaklaştıklarını haber vermek için ellerindeki çanı sallamak zorundaydılar.
6-) 1350 - Kara ölüm:

Dünya nüfusunun üçte birinin hayatını kaybetmesine yol açan hıyarcıklı vebanın ikinci ortaya çıkışının Asya kaynaklı olduğu ve kervanlarla Batı’ya yayıldığı tahmin ediliyor. 1347 yılında vebalıların Messina limanına ulaşması üzerine Sicilya üzerinden Avrupa’ya giren salgın, hızla bütün kıtaya yayıldı. O kadar çok ölen vardı ki, ölüler arazide çürümeye terk edilmiş, şehirleri ağır bir ceset kokusu kaplamıştı. Kara ölüm diye de anılan vebanın etki sahası öyle güçlüydü ki, İngiltere ve Fransa aralarındaki savaşta ateşkes ilan etti. Hastalık ekonomik şartları ve demografik yapıyı kökten değiştirdiği için İngiliz feodal sistemi çöktü. Grönland’daki vahşi toplumlardan Vikingler yerli halklara karşı savaşma gücünü kaybetti ve Kuzey Amerika keşif seferleri durdu. 1347-51 yılları arasında Avrupa’da büyük bir yıkıma yol açan veba kıta nüfusunun üçte birinin hayatına kaybetmesine yol açtı. Dünyada salgından ölenlerin sayısı ise 100 milyona ulaşmıştı.
7-)1492 - Kolomb takası:
İspanyolların Karayiplere ulaşmasını takiben suçiçeği, kızamık ve hıyarcıklı veba gibi hastalıklar da Avrupalılar tarafından yerli halklara bulaştırıldı. Daha önce hiç tanımadıkları bu hastalıklar yerli halkları kırdı geçirdi; yerli nüfusun yüzde 90’ının ölümüne yol açtı. Hispanyola Adası’na varan Kristof Kolomb, 60 bin nüfuslu Taino halkıyla karşılaşmıştı. 1548 yılına gelindiğindeyse nüfus 500’ün altına düşmüştü. Aynı manzara kıtanın farklı kesimlerinde tekrarlandı. 1520 yılında ise Aztek İmparatorluğu Afrikalı kölelerin getirdiği suçiçeği salgını yüzünden yok oldu.
8-) 1665 - Büyük Londra vebası:
Hıyarcıklı vebanın kayıtlara geçen ikinci ortaya çıkışı, Londra nüfusunun yüzde 20’sinin ölümüne yol açtı. İnsan ölümleri arttıkça ve toplu mezarlar ortaya çıktıkça, hastalığın muhtemel sebebi ve Thames boyunca uzanan limanlara yayılma nedeni olarak görülen yüz binlerce kedi ve köpek katledildi. Bu vahim salgın, 1666 güzünde bir başka büyük felaketle, Büyük Londra yangınıyla sonlanabildi.
9-) 1817 - İlk kolera salgını:

Rusya’dan dünyaya sonraki 150 yıl boyunca ortaya çıkacak yedi kolera salgınının ilki Rusya’da görülen küçük bir bağırsak enfeksiyonu dalgasıyla başladı ve bu ülkede bir milyon can kaybına yol açtı. Dışkı bulaşan su ve gıdalar yoluyla yayılan bakteriler, İngiliz askerleri aracılığıyla Hindistan’a ulaştı ve burada da milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Britanya İmparatorluğu ve donanmasının yayılmış olması nedeniyle İspanya, Afrika, Endonezya, Çin, Japonya, İtalya, Almanya ve Amerika’ya ulaştı. Amerika’da 150 bin insanın ölümüne yol açtı. Aşısı 1885 yılında geliştirildiyse de salgınlar bir süre daha devam etti.
10-) 1855 - Üçüncü veba salgını:
Çin’de başlayan, oradan Hindistan ve Hong Kong’a uzanan hıyarcıklı veba 15 milyon insanın canına mal oldu. Başlangıçta Çin’in Yunnan şehrindeki madencilik furyası esnasında pirelerle yayılan salgının Panthay ve Taiping isyanında rol oynadığı düşünülür. Hindistan en çok ölümün görüldüğü ülke oldu ve salgın İngiliz sömürge yönetimine karşı isyan dalgasını ateşledi. Hastalık 1960’a kadar devam etti
11-) 1875 - Fiji kızamık salgını:
Hayvanlara yem oldular Fiji Britanya İmparatorluğu tarafından ilhak edildikten sonra, bir kraliyet heyeti Kraliçe Victoria’nın armağanı olarak Avustralya’yı ziyaret etti. Tam da kızamık salgını esnasında gelen heyet, hastalığı kendi adalarına taşıdı ve dönüşte heyeti karşılayan görevliler yoluyla yayıldı. Fiji ise kısa sürede cesetle doldu ve bunlar vahşi hayvanlar tarafından parçalandı. Köylü nüfus yok oldu. Bazı köylerde çıkan yangınlardan kaçamayan kimi hastalar hayatlarını kaybetti. Fiji nüfusunun üçte biri, yani yaklaşık 40 bin insan öldü.
12-) 1889 - Rus gribi:
İlk önemli grip salgını Sibirya ve Kazakistan’da başlayarak Moskova’ya ulaştı. Oradan Finlandiya ve sonra da Polonya’ya ulaşan salgın, sonrasında bütün Avrupa’ya yayıldı. Ertesi yıl Atlas Okyanusu’nu geçerek Kuzey Amerika ve Afrika’ya ulaştı. 1890 yılının sonuna gelindiğinde toplam 360 bin kişi hayatını kaybetmişti.
13-) 1918 - İspanyol gribi:

ABD’nin New Mexico eyaletinde ortaya çıktı. 1. Dünya Savaşı’nın devam ettiği günlerde ABD’den Avrupa’ya savaşmaya giden askerler hastalığı da beraberlerinde taşımış, böylelikle yerel bir vaka küresel krize dönmüştü. 18 ay içinde 50-100 milyon arasında insanın (o dönemki nüfusun %15’i) ölümüne sebep olarak insanlık tarihinde bilinen en büyük salgın oldu. 1918 ilkbaharında Madrid’deki haber ajanslarından gelen grip salgını anonsu nedeniyle “İspanyol gribi” adını aldı. İspanyol gribinin bir özelliği, zayıf ve yaşlı kimselerden ve çocuklardan çok, sağlıklı genç yetişkinleri etkilemiş olmasıdır. Kimi tarihçilere göre dört yıl süren savaşın sona ermesinde önemli bir etken olmuştur.
14-) 1957 - Asya gribi:
Hong Kong’ta başlayan, Çin’e yayılan ve oradan da ABD’ye ulaşan Asya gribi İngiltere’ye de yayıldı. Altı ay içinde İngiltere’de 14 bin kişi hayatını kaybetti. İkinci dalga 1958 yılı başlarında başladı ve tahminen küresel olarak 1,1 milyon insanın ölümüne yol açtı. Yalnızca ABD’de ölenlerin sayısı 116 bin idi. Daha sonra aşısı geliştirilerek kontrol altına alındı.
15-) 1981 - HIV/AIDS:
Şempanzeden mi bulaştı? İlk kez 1981 yılında tanımlanan AIDS bağışıklık sistemini yok ederek, vücudun normalde başa çıkabildiği hastalıklardan ölüme yol açmaktadır. HIV virüsü bulaşanlarda yüksek ateş, baş ağrısı ve lenf nodüllerinde büyüme görülür. Semptomlar azalırken, taşıyıcılar kan ve genital sıvı yoluyla yüksek oranda bulaştırıcı hale gelmekte ve hastalık t hücrelerini yok etmektedir. AIDS ilk olarak Amerika’daki eşcinsel topluluklarda gözlemlendiyse de, 1920’lerde Batı Afrika’da şempanzelerde görülen bir virüsten geliştiği düşünülür. Belli vücut sıvıları yoluyla yayılan hastalık, 1960’larda Haiti’ye ulaşırken, 1970’lerde New York ve San Francisco’ya yayıldı. Hastalığın ilerleyişini yavaşlatan tedaviler geliştirilmişse de, ilk vakadan bu yana dünya çapında 35 milyon insan AIDS’ten hayatını kaybetti ve tedavisi henüz bulunamadı.
Yorum Gönder