📎 The Office ve Parks and Recreation gibi komedilerin yaratıcısı olan Micheal Shur'un elinden çıkan The Good Place, ölümün bu denli günlük hayatın içine karıştığı bir dönemden geçerken, ölümlülük, ölümsüzlük ve ölümden sonrası üzerine farklı tip bakış açılarını sorgulayan felsefi bir absürt-komedi dizisidir.
20 dakikalık bölümlerden oluşan dizi, hayatını yeni kaybetmiş genç bir kadın olan Eleanor Shellstrop’un etrafında dönüyor. Eleanor Shellstrop öldükten sonra ‘öldükten sonraki hayata’ uyanır ve Michael tarafından 'İyi yere' gönderilir.

Burası Michael tarafından hazırlanmış cennet gibi bir ütopyadır. Eleanor kendisi gibi iyi 322 kişi ile burada yaşamaktadır. Burada herkesin istediği her şey olmaktadır. Her şeyi bilen ve yapabilen Janet adında bir yapay zeka bile vardır. Herkesin evi, dünyadaki sevdiği şeylere göre tasarlanmıştır ve herkesin bir ruh eşi vardır...
Eleanor’un ruh eşi ise Chidi Anagonye olmuştur. Ancak Eleanor’un buraya yanlışlıkla geldiğini anlaması uzun sürmez ve dünyadaki tüm kötülüklerini saklamaya çalışan Eleanor, iyi bir insan olabilmek için Chidi’den etik ve ahlak dersleri almaya başlar. Çünkü 'İyi yerde' kalmayı hak etmek istemektedir.

Eleanor, 'İyi yerde' kalabilmek için kendisi hakkında hiçbir şekilde açık vermemelidir ancak 'İyi yerdeki' diğer insanlarla, özellikle de komşusu Tahani Al-Jamil'le sosyal ilişkilere girmesi onu bu anlamda bir hayli zorlayacaktır.
Eleanor'un yan komşusu Tahani, dünyada ünlü ve zengin olan, bu ününü ve servetini de yardımseverliğe adayan bir sosyetedir. Tahani’nin ruh eşi ise sessizlik yemini etmiş bir keşiş olan Jason Mendoza'dır. Ama aslında bilinenlerden farklı bir sürü gerçek vardır...

The Good Place'i diğer sitcomlardan ayıran şeylerden biri ise dizinin güldürmekten daha fazlasını yapıp ahlak felsefesinin en temel soruları olan “İyi nedir?”, “Kötü nedir?”, “Hayatın bir anlamı var mıdır?”, “Özgür irade diye bir şey var mıdır?” gibi yüzyıllardır tekrarlanan ve insanları, kendilerini sorgulamaya iten problemleri ele almasıdır.
Bu soruların cevaplarını bulma yolunda ise komedi unsurlarını o kadar sıradan ve aşırıya kaçmadan sunuyor ki teoride muazzam derecede ağır ve sıkıcı olma ihtimali taşıyan Kant, Aristotales, Descartes gibi filozofların düşünceleri dizide pratiğe dönüşüp felsefe merakı uyandırıyor.

Dahası hikayenin bu dünyada geçmemesi ve insanüstü güçlere nail olan varlıkların da kurguda yer alması sayesinde felsefenin denenmesi ve gözlemlenmesi her zaman mümkün olmayan problemlerini teoriden alıp pratik ve somut hale getiriyor.
Bu süreçte de kitaplarda yazanlar ile günlük hayatın gerçekleri arasındaki ayrımı oldukça başarılı bir şekilde işliyor. Bu da insan doğasını şekillendiren, hayatını anlamlı hale getiren şeylerin neden nesnel olmadığını çok daha anlaşılır kılıyor.

The Good Place'nin yaratıcısı Schur, inanışlar ve çeşitli inanç gruplarını araştırdıktan sonra diziye dini elementler de ekleme niyetindeymiş ancak bu planlarından vazgeçip, tüm dinlere mesafeli yaklaşmış ve dinlerin özel ögelerini dışarıda tutan bir konseptle ilerlemeye karar vermiş. Bu nedenle dizinin işleyişinde deist ve agnostik bir hava yakalamak oldukça mümkün.
“Araştırma yapmayı bıraktım çünkü fark ettim ki bu etik davranışların türleriyle ilgili; dini kurtuluşla ilgili değil. Bu şov herhangi bir taraf tutmuyor, dizideki insanlar her ülke ve dinden insanlardan oluşuyor.” diyen Schur'un açıklaması da bu fikri destekler niteliktedir.
Buna ek olarak Micheal Shur, dizinin geçtiği yer olan San Marino ve California’nın, farklı kültürleri içeren bir yer olduğunu ve farklı geçmişlere sahip olan insanların dine aldırmadan birbirleri ile yaşadığını da belirtmektedir.

The Good Place, su gibi bir dizi. Yarattığı etkiyle 20 dakikanın nasıl geçtiğini unutturuyor, tadı damakta bırakıyor. Ayrıca konu olarak da piyasadaki çoğu diziden farklı...
Belki ölümden sonraki hayat temasını işleyen ilk yapım olmayabilir, ama eğlenceli anlatımıyla diğerlerinden ayrılmayı başarıyor. Senaryosu da gayet ölçülü, içerisinde barındırdığı absürt ögeler ve gerçeklik birbirlerinin önüne geçmeden başarılı bir şekilde harmanlanmış.

İlk sezonu ile “What the Fork!” dedirten, ikinci sezonu ile hikayesine ve ahlak derslerine Chidi’nin sınıfı dışında da devam eden, üçüncü sezonunda insan doğası hakkında düşündürten The Good Place, televizyonda görmeye alıştığımız dizilerin, haberlerin, günlük sıkıntıların arasında oldukça rahatlatıcı ve bir o kadar da eğitici bir seçenek olmasıyla iyi bir puanı hak ediyor.
Ayrıca dizi, diğer birçok dizi gibi konuları sündürüp kemik seyircisini bile illallah ettirecek kıvama getirmiyor. Yani temelde amaçladığı şeyi gerçekleştirip, hayal kırıklığı ve bıkkınlığa mahal vermeden serüvenini tamamlayıp 4. sezonuyla finalini yapıyor...
Yorum Gönder