Yaşamın Öyküsü: Evrimsel Bir Bakış

 

YAŞAMIN MADDEYLE BAŞLADIĞI VE MADDEDEN EVRİMLENDİĞİ DÜŞÜNCESİ, YARATILIŞI TANRIYA BAĞLAYAN DÜŞÜNCENİN KARŞISINA OLDUKÇA YAKIN ZAMANLARDA ÇIKMIŞTIR.

Dinlerin çogunda, ilk canlıyı yaratanın yüce bir varlık, bir tanrı veya bir ’’demiurgos’’ olduğu inancı vardır. Tektanrılı dinlerde tanrı bütün evrenin yaratıcısıdır. Çoktanrılı dinlerdeyse, en büyük tanrı sadece ‘öz’ ü yaratır, diger tanrılar da bu ilk yaratıya katkıda bulunur. Hemen hemen bütünn dinlerdeki ortak inanışa göre, hayvanlar insandan daha önce yaratılmıştır ve bir anlamda insanın taslağıdır. Bazı mitolojilerde insan ırkları arasındaki farklılıklar da göz önünde bulundurulur; mesela, Orta Afrika'da yaşayan Şilluklar, tanrıları Ju&k'un beyaz insanı beyaz kumdan, esmer insanı Mısır'daki Nil'in kumlarından, zencileriyse kara topraktan yarattığına inanırlar. Batı bilimi de bu tip dini inanışlar üzerine kurulmuştur. Ancak 19.yy’da, Darwin’in evrim kuramından yola çıkan bilim adamları, yaşamın inorganik maddelerden başladığı varsayımını ortaya atarak, Yunan-Roma dünyasındaki maddeci düşünce akımını canlandırdılar. Pasteur’un (1822-1895) çalışmaları zaten tartışılmakta olan ‘kendiliğinden türeme’ düşüncesine son darbeyi indirdi. Böylece İsveçli Kimyacı Arrhenius(1859-1927), yeryüzünde yaşam kendiliğinden başlamayacağına göre, ilk canlı moleküllerin başka bir gezegenden gelmiş olabileceğini ortaya attı. Yaşamın kökenini uzaydan dünyamıza taşınmış ‘tohumlar’ a bağlayan bu panspermi kuramı, ilgi çekici olmakla birlikte yaşamın başlangıcı sorununu çözüme bağlamaz.

Bu soruna çözüm getiren önemli adımlar, 1920'lerde SSCB' de A.l. Oparin'in ve lngiltere' de J.B.S. Haldane'in çalışmalarıyla atıldı. Bu iki bilim adamı, birbirleririden habersiz olarak, Dünya atmosferinin başlangıçta  bugünkünden çok farklı olduğunu ve inorganik maddelerin güneş ışığının etkisiyle  biyokimyasal moleküller oluşturabileceğini öne sürdüler. Bu varsayımlar ancak 1953'te ABD'li bilirn adarm Stanley Lloyd Miller tarafından deneysel olarak kanıtlandı ve ilk kez inorganik elementlerden sentez yoluyla biyokimyasal bileşikler elde edildi. Bugün, bu deneyin ve daha yakın tarihli bazı biyoloji verilerinin ışığında, yaşamın başlangıcına ilişkin bilimsel senaryodaki bazı boşlukları doldurabiliyoruz: ilk canlı molekülleri kendi arasındaa birleşmiş ve oluşumunun başlangıcındaki yeryüzünü kaplayan sığ sularda birikmeye başlamıştır.

Bu aşamadaki temel sorunlardan biri, bu moleküllerin birleşmesiyle, hem genetik madde (genetik bilgiyi taşıyan DNA ve RNA molekiilleri) birikimi, hem de bu birikimden yararlanma yeteneği (enzim yapısındaki proteinleri) olan canlıların nasıl oluşabildiğidir. Ribozimlar, yani enzim işlevi gören bilgi aktarıcı moleküller (RNA), belki de nükleik asitler (genetik madde) ile enzim proteinleri arasındaki kayıp halkadır.  Bu sorun ve bu aşama böylece aşıldıktan sonra, yeryüzünde ilk canlı molekülleri belirmiştir (prokaryot hücrelerin varlığı 3 milyar yıl öncesine dayanır). Önemli bir aşama da klorofilin ortaya çıkışıdır (2,5 milyar yıl önce). Daha sonra gerçek bir hücre çekirdegi (1,5 milyar yıl öncesine tarihlenen ökaryot hücre) oluşmuş ve böylece canlı türlerinin olağanüstü çeşitliliğini saglayacak koşullar yerine gelmiştir.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski